Ana Sayfa
Yöntek
Ulaş Bıçakcı

Seminerleri

Danışmalıkları

Kitapları

Yazıları

Köşe Yazıları

Danışmanlık
Eğitim
İnsan Kaynakları

Linkler

Bize Ulaşın

Arama

 
Gerçek kalite nasıl yakalanır?

 Kalite’de bir abide değer.

 Beton toprağın altında da kalsa güzel olacaktır – Feyzi Akkaya

  Son zamanlarda kalite meselesini de zıvanasından çıkarıp reklam aracı haline getirdiler. Kalite konusunda yapılan yanlışlar ve abartılar üzerindeki eleştirilerim uzun olduğu için girmeyeceğim. Ama kısaca şu: Yapılan şeyler hep mekanik, yapısal, şekilsel, kuralsal, yöntemsel. İşin ruhu unutuluyor. Bu ruh insanlara nasıl verilir? Doğrusunu isterseniz bu ruh ve onun verilişi anlatılamaz. Ama yine de klasik ve de tabi pek fazla bir şey ifade etmeyen tabirlerle bir anlatım isterseniz diyoruz ki, bu iş, olumlu bir şirket kültürü, arkasından koşulacak değerler yaratarak ve bu kültür ve değerleri olumlu şekilde yönlendirerek başarılır. Pek kesmedi dimi? O zaman örnekleyeyim isterseniz, hem de hipotetik değil gerçek bir örnekle. Gerçekten uzun zamanlardan beri merak etmişimdir. Bu kültür ve değer denen şeyler hakikaten işe yararlar mı diye. Bana, işe yaradıklarını gösteren bir örnektir bu örnek. Hem de kalite konusunda.

Beton toprağın altında da kalsa güzel olacaktır” ifadesini ilk kez bir şantiye şefinden duymuştum. STFA (Sezai Türkeş Feyzi Akkaya)’da çalıştığım zamanlarda eğitim işlerine de ben bakardım. İlk kez büyük bir oryantasyon programı düzenlemiştik. Programın içeriğini hazırlarken yukarıdakilere, ”Burası bir şantiye şirketi. Şantiyeciliği de birisi anlatsın” demiştim. Fikrim çok güzel bulundu ama, “Bu işi en iyi yapacak bir adam var ama konuşturamazsın ki” dediler. Ben de, “Sizin arkadaşınız, siz isteyince konuşur, olmazsa talimat verirsiniz” demiştim. “Yok” dediler, “İşini sen kendin hallet.” Özgün Dumrul idi bu adamın adı, şantiye şefi, inşaat mühendisi. Olayı öyküselleştirmek için daha sonraları anlatırken onun adını, “Deli Dumrul”a çevirmiştim. Çünkü o, gerçekten de işinin delisi idi. Kendisi ile görüştüm ve konuşması için zorla ikna edebildim. O, konuşmayı bilmez, iş yapmayı bilirdi. Nitekim toplantıda kesik kesik konuştu. Toplantının sonuna gelmiştik. İstediği konuları tamamen bitirememişti. Ama zamanı uzatmak istemedi ve, “Vaktim doldu. Size doğru dürüst bir şey söyleyemedim. Feyzi Ağabey’in bir lafını aktararak bitireyim bari. Zaten o, iyi iş yapmanız için her şeye yetecek. Bu sözü aklınızdan çıkartmayın yeter” diyerek ekledi;

 ”Beton toprağın altında da kalsa güzel olacaktır.”

 Uzaktan onu izliyordum. Lafın sonunda bir şeyler olmuştu. Cümleyi bitirirken başını önüne eğdi ve lafın sonu gırtlağından zorla çıktı. Birdenbire anladım ki, boğazı düğümlenmişti. Bir iki saniye oturduğu yerde başı öne eğik, kağıtlarını topladı ve sonra kalkarak hızla dışarıya doğru yürümeye başladı. Kimse bir şey anlamamıştı. Hemen koşarak teşekkür etme bahanesi ile kendisine yaklaşmıştım ki, gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Konuşmak nedir bilmeyen, hele hele ağlamak nedir hiç bilmeyen o koca Deli, o koca Dumrul hıçkırıklarını tutmaya çalışıyordu. Anlaşılmasın diye beni kendisine daha fazla yaklaştırmadan hızla çıkıp gitti.

Böyle bir simgesel ifadenin, klasik deyişle bu kültürel değerin ne kadar güçlü, gerçek ve işe yarar olduğunu o zaman anladım. Çünkü Deli Dumrul’un şantiyeleri gerçekten olağan üstü eserlerle doluydu. Sanırım hiç bir teknik uluslararası şartname, hiç bir şirket şartnamesi, hiç bir talimat veya ceza, hiç bir sistem bu simgesel anlatım’ın (değerin) yerini alamaz ve etkisini gösteremezdi.

 Türküleri yazanlar yasaları yazanlardan daha güçlüdür.

 “Beton toprağın altında da kalsa güzel olacaktır.” Bu bir türkü idi işte. Kalite konusunda yaratılmış ve bugün hiç bir Toplam Kalite Yönetimi uygulamasının yaratamayacağı etkiyi yaratmış bir türkü. Eğer bu türküyü yazabiliyorsan ve eğer onu söylettirebiliyorsan olağan üstü insan olur, olağan üstü insanlar yaratır ve onlara olağan üstü işler yaptırabilirsin. Anlamıştım artık bunu. Şirket kültürünün önemini yadırgayamazdım artık. Türkülerin, değerlerin, inançların yasalardan daha güçlü olduğunu, onların insanlarda tutkular yaratabildiğini görmüştüm artık. Ki, o tutkular insanlara yasaların yaptıracağından çok çok fazlasını yaptırabiliyordu.

STFA’nın şantiyelerine sık sık giderdim. O zamanlar orada bir ruh vardı. Herkes yaptığı işin kalitesine gerçekten acayip tutkundu. Üstelik o zamanlar şantiyelerin çoğu Libya, Suudi Arabistan, İran, Tunus gibi ülkelerde idi. Bu ülkelerin koşulları zordu. İnsanlar yurtlarından uzak, bazıları ailelerinden uzak, çocuklarının eğitim sorunları var, kültürel farklar var vs. Ancak bu insanları deliler gibi çalıştıklarını iyi iş yapmak için nasıl çaba sarf ettiklerini gördükçe inançların, tutkuların, değerlerin ne kadar somut sonuçlar doğurabildiğine hep şahit olmuşumdur ve Feyzi Ağabey’in sözleri hep kulağımda çınlamıştır.

Bu yazımda size bir kalite hikayesi anlattım. “Hikaye” değildi bu. Bu yaşanmış bir efsane idi. Ne dersiniz bu ruh, bu heyecan, bu tutku, bu özveri, bu düşünce ve kafa yapısı, bu zihniyet olmadıkça yapılan kalite çalışmaları ne kadar tutar?

Copyright © 2006 Yontek.Com

Ana Sayfa | Yöntek | Ulaş Bıçakcı | Danışmanlık | Eğitim | İnsan Kaynakları | Bize Ulaşın