Arka
sayfa
Bu kitap,
bilimsel ve akademik bir eser değildir. Bu kitap, bir inceleme
raporudur. İnceleyen, yazarı (Yönetim Danışmanı Ulaş
Bıçakcı) ve incelenen, iş yaşamı ve iş
insanları. Yönetim Danışmanlarına batıda, “Şirket
Doktoru” benzetmesi yapılır. Bu kitapta bir Şirket
Doktoru’nun iş yaşamına ilişkin teşhislerini ve teşhislerine
ilişkin tavsiyelerini bulacaksınız. Bu kitabı okumayacaksınız.
O, sizinle konuşacak; günlük lisan ile ve gerçek örneklerle.
Bunun için iş yaşamında komple bir gezinti yapacaksınız.
Başarı konusunda
hazırlop rotalara inanıyorsanız bu kitabı almayınız. Başarı
için kişisel kalite ve profesyonellik düzeyinin en önemli
unsurlar olduğuna ve rotasını insanın kendisinin çizmesi
lazım geldiğine inanıyorsanız bu kitabı alınız.
Yönetim Danışmanı
Ulaş Bıçakcı
(48) en son, 10 yıla yakın bir süre STFA’da
Organizasyon ve Sistem Müdürü olarak çalıştı. 1988 Yılında
ayrılarak YÖNTEK Müşavirlik Ltd’yi kurdu. O
zamandan beri şirketlere yönetim danışmanlığı ve insan
kaynakları danışmanlığı yapıyor ve eğitimler veriyor. Şimdi
şehir dışında yaşıyor, bir şeyler yazıyor ve ara sıra
şehre inerek ekmek parasını çıkarabilmek için danışmanlığa
ve eğitimlere devam ediyor.
Bıçakcı şöyle
diyor: Başarının belli bir rotası, sırrı, 5-10 altın
kuralı veya bir kaç püf noktası felan yoktur. Kimse
kimseye başarıyı öğretemez. Onu, sen, kendin öğrenirsin
ve sen, kendin gerçekleştirirsin.
Okuyuculardan
bazıları
·
İnsan kendi hayatını okuyormuş gibi oluyor.
·
Bu kitabı sanki benim için yazmışsınız.
·
Siz bu dünyada yaşamışsınız.
·
Beni zenginleştirdiniz.
·
Tekrar okuyacağım. Baş ucumda duruyor.
·
Bazı olayları yaşadıkça dönüp dönüp okuyorum.
·
Gerçek bir kitap.
·
Kitabınızı okumadan önce bir ben vardı şimdi başka
bir ben.
·
Şirket adına alıp tüm yöneticilere dağıttık.
·
“Bir bakıp vereyim” diye alanlardan geri almak için
savaşlar veriyorum.
·Eşim
işteki sıkıntılarının müthiş etkisi altındaydı. Kitabınızdan
örnekler gösterdim. Gece okudu ve inanılmaz şekilde rahatladı.
·
Bana bir uçak bileti borcunuz olacaktı. Kitaba öyle
dalmışım ki, az daha uçağı kaçıracaktım.
·
Teşekkür ettiğiniz herkese teşekkürler.
·
Deniz yıldızı atmaya devamınızı diliyorum.
·
İlk defa 97 yılında okudum. O günden bu yana kaç
defa daha okuduğumu ve kaç kişiye okuttuğumu ise anımsamıyorum.
Kitabın altı çizilmedik satırı kalmadı. Benden artık bir
nevi kutsal kitap muamelesi görüyor.
Medyadan
bazı alıntılar
Seynan
Levnt, TRT 2, Akşama Doğru Programı
“Siz
diyorsunuz ki, ‘Deniz yıldızı ile uğraşacak bilgeler aranıyor.’
Sizin bu kitabınızı okurlarsa eğer bence deniz yıldızı işi
ile uğraşacak bilge olma yolunda bir adım atmış olacaklar.
Çok hoş bir kitap. Yönetici olsun olmasın herkesin zevkle
okuyacağı bir kitap.”
Sadık
Gültekin, Kanal E, Hedef Üniversite
Programı
“Bu
çok güzel kitabı okuyunuz, tavsiye ediyorum.”
Tules
Evren, Flash TV, Kadınca Programı
“O
kadar hoş bir dili var ki, sanki sizinle sohbet edermişcesine
yazılmış.”
Şafak
Pavey, Kent TV.
“Bu
kitabı mutlaka okumalısınız.”
Sabah
Gazetesi, İş Yaşamı Eki.
“Sayın
Ulaş Bıçakcı’nın iş yaşamında değişimi örneklerle yakalatmaya çalışan çabasını kutlamak istiyoruz. Biz Başarının
Olmayan Rotası’ndan küçük bir alıntı yaptık. Siz
bununla yetinmeyin, Sayın Ulaş Bıçakcı’nın bu önemli
kitabını alın ve okuyun.”
Ayşe
Önal, Milliyet Gazetesi.
“Artık
ruhunuzu sükunete teslim edebilirsiniz. Adamın biri bir köye
yerleşip - ki adı Ulaş Bıçakcı - başarının altın
kurallarının bir kocaman piar yalanı olduğunu yazmış. Böylece
başarılı insanlarla aranızdaki büyük uçurumun da zeka
sorunlarınızdan kaynaklanmadığını anlamış
bulunuyorsunuz.”
Hale
Kayacan, Para Dergisi
“Okumuyor,
sohbet ediyorsunuz. Yazarı karşınızda sohbet ederken
buluyorsunuz.”
Bazı
değişikliklerle yayınlanan ikinci baskıda kitabın 435 olan
sayfa adedi 472'ye yükseldi. İkinci baskı değişik şekli
ile şöyle bitiyor.
VEEE, SON! DENİZ YILDIZI İLE
UĞRAŞACAK BİLGELER ARANIYOR.
Size iş yaşamının
gerçek durumunu resmetmeye çalıştım. Başlangıçta,
bireyler olarak ve şirketler olarak ve hatta toplum olarak önemli
bir transformasyon geçirmemiz gerektiğini söylemiştim. Uzun
ince bir yol. Bu yolu isterseniz deniz yıldızı hikayesindeki
uçsuz bucaksız kumsala benzetelim. İş yaşamının uçsuz
bucaksız sahili sorunlarla dolu. Hepsi, deniz yıldızı misali
karaya vurmuş, ayan beyan gözlerimizin önünde. Sadece iş yaşamında
değil özel yaşamda da bu böyle. Onlara bakıp bakıp düş kırıklığına
uğruyor, üzülüyor, mutsuzlaşıyor, umutsuzlaşıyoruz.
Kimse demiyor
ki, şunlarla uğraşalım. Acele acele, koşuştura koşuştura
üzerlerinden atlayıp geçiveriyoruz. Düzen bu, sistem bu,
kafa yapısı bu, uğraşsak da ne fark edecek ki, diye düşünüyoruz.
İnsanları, şirketleri, toplumları nasıl değiştireceksin
ki!
Ben uğraşıyorum,
hem de tek tek. Ama görüyorum ki, her bir sorunu okyanusa
gerisin geriye yolladığımda küçücük mutluluklar da olsa
fark ediyor. Dinlediğim, anladığım, yardımcı olabildiğim,
beni gören, beni duyan, beni izleyen bir sürü bilge kişi
ertesi gün sahilde deniz yıldızı toplamaya çıkıyor
benimle. Şimdi daha çok bilgenin yardımına ihtiyacım var.
Onun için bu irice deniz yıldızını, bu kitabı fırlatıyorum
okyanusa. Ne mi fark edecek? Minnacık mutluluklar, minnacık
umutlar fark edecek. İşte bütün fark, işte koskocaman fark
sadece bu. Bu farkı görebilen daha çok, çok daha çok bilge
kişi ondan edinmek ve edindirmek için benimle gelecek yarın
sahile ve başarıya daha çok yaklaşmak için deniz yıldızları
ile uğraşmanın da bir yol olduğuna katılacak.
Cahit Sıtkı
demiş ki;
Haydi
Abbas, vakit tamam,
Akşam diyordun,
İşte oldu akşam.
Evet, oldu akşam.
Bitti kitap. Daha yazasım var ama Günseli hanımla Kemal
bey, “Tamam” diyorlar. Geçen gün Gelibolu’ya Bayraklı
Dede’ye gittim. Kitabın bitmesi için adadığım bayrağı
astım. Baktım ki, bende bir tuhaflık var. Huzurlu olmuşum.
Sonra anladım ki, fark deniz yıldızı atmaktan ileri geliyor.
Küçük de olsa bir şeyler yapmak da fark ediyormuş meğer.
Daha da sonra baktım ki, benim için aslında çok şey fark
etmiş. Umarım sizin için de fark edecek.
Engin
okyanuslarda, uçsuz bucaksız kıyılarda ufacık, minicik bir
ilan bu kitap. İlanda özetle şöyle yazıyor:
Deniz yıldızı
işi ile uğraşacak bilge kişiler aranıyor.
Müracaat:
Orada bir gün karşılaşmak üzere, yaşamın uçsuz bucaksız
sahilleri!
İpek’e kitabı
nasıl bitireceğimizi sormuştum. “Bilmiyorum” dedi. Kitabı
son kez okuduktan sonra, az önce geçen, “İnsanların
yasalarından çok tutkuları güçlüdür” lafının
kendisini çok etkilediğini söyledi.
İnsanların yasalarından çok
tutkuları güçlüdür.
Beni bir de,
daha önce bir kaç kez bahsettiğim şu söz çok etkiliyor:
Türküleri yazanlar yasaları
yazanlardan daha güçlüdür.
Ya da Arzu Kösemehmetoğlu’nun
koyduğu şekliyle, “Türküleri yakanlar yasaları
koyanlardan daha kuvvetlidir.”
Belki de bu iki
söz aynı şeyi söylüyor, ne dersiniz? İnançlar, tutkular,
duygular, hisler, sevgiler, hırslar, manevi değerler kısaca türkü
diye, yangın diye özetlediğim şeyler mantık diye, us diye,
akıl diye, ucuzlatılmış bilimsellik diye, teori diye, madde
diye kısaca yasa diye, kural diye özetlediğim şeylerden daha
güçlüdür. Ne dersiniz? Bu iki haykırış bunu demiyor mu
sizce?
Size başarının
altın kurallarını vermek yerine, size Ayşe Önal’ın
deyimleri ile öğreti faşizmi’ne, öğretmen ideolojisinin
ahkamkarlığına ve kalın kafalı rasyonellik ve ucuzlatılmış
bilimselliğe kapılarak altın kurallar, yasalar önermek
yerine türküler söylemeyi, zaman zaman destanlar anlatmayı
yeğledim. Umarım güzel türküler söyleyip, güzel destanlar
anlatıp kuralları koyanlardan daha etkili olmuşumdur. Umarım
siz de yüreğinizde kendi kendinize, kendi türkülerinizi yakıp
yasalarınızın, kurallarınızın, kara kaplı kitaplarınızın,
aklınızın, us’unuzun, mantığınızın yaratamadığı
tutkularınızı oluşturacak ve daha güçlü olacaksınız.
Susanna Tamaro
diyor ki; “Yüreğinin götürdüğü yere git.”
Tutkularınızı
bir yangın olarak yüreğinizde yakmanızı ve o yüreğiniz
sizi nereye götürüyorsa oraya gitmenizi istiyorum.
Kendi başarınızın rotasını kendinizin çizmesini, geleceğinize
kendinizin sahip çıkmasını istiyorum.
İşte 472
sayfanın özeti bu.
Baş ucundaki
umutlar, zenginlikler ve hazineleri taa uzaklarda arayan ve
sonra serüveninden dönüp de onları ve sevgilisini hemen yanı
başında bulan Paulo Coelho’nun Simyacı’sı gibi
isterseniz serüvenlerinizi yaşayın, isterseniz baş
ucunuzdakileri hemencecik fark edin. Ya da isterseniz benim
kitaptaki önerilerime uyarak her ikisini de yapın. Ama mutlaka
zaman zaman rüzgara yelken açın ve yüreğinizin sesini
dinleyin.
Bizi bazen üzen,
bazen strese sokan, bazen huzursuzluğa sürükleyen, bazen
umutsuzluğa bile iten ama arada sırada da olsa kendimize benliğimizi
hissettiren o yangın yüreğimizden hiç eksik olmasın. Mutlu,
huzurlu, güvenli ve hırslı anlarımızın çoğalmasını
istiyorum.
Güçlü, çok
güçlü tutkular, türküler ve yürekler diliyorum herkese.
İşte 472
sayfanın özeti bu
Saygılarımla,
Ulaş BIÇAKCI
|