Eskiden
okumamış, eğitim ve kültür seviyesi düşük, nitelikleri
yetersiz, işsiz-güçsüz insanlar iş ararken kendilerine
nasıl bir iş istedikleri sorulduğunda böyle derlerdi:
“Ne iş olsa yaparım âbi.” O nedenle, “ne iş olsa
yaparım âbi” ifadesi aşağılayıcı bir ifade olarak
kullanılagelmektedir. Örneğin meslek ve kariyerleri
konusunda kendilerine açık-seçik hedef koymamış olanlar,
okuduğu meslek dışında iş yapmaya razı olanlar, iş
ararken seçici davranmayanlar, sorulduğunda ne tür bir iş
istediği konusunda net ve kesin tavır koymayanlar, iş ve
meslek değiştirenler bu ifade kullanılarak küçümsenmekte
ve yadırganmaktadır.
Tüm
dünya ekonomilerinde ve genel yaşam tarzlarında meydana
gelen olanca değişimlere rağmen zihniyet hâlâ aynıdır.
Üstelik şu ağır ve acımasız krizlerde bile insanlar bu
zihniyetin anlaşılmaz bir biçimde etkisi altındadır.
Değişimler
karşısında gerekli zihniyet değişimleri yapmayanların yaşam
kaliteleri zarar görmektedir.
İnsanların
eğitim aşamasında bile meslek ve hatta okul seçebilmeleri
dahi olanak dışı kalmakta iken,
Diplomalıların
bile büyük bir çoğunluğu diploma mesleklerinin dışındaki
işlerde çalışırken,
Diplomalı
olsun diplomasız olsun herkesin her an iş ve meslek değiştirme
ile karşı karşıya kalma olasılığı alabildiğine yükselirken,
Diplomalı
işsizlerinin sayısı diplomasız işsizlerin sayısından
daha fazla artarken,
İstenen
tür iş bulmak değil her hangi bir iş bulmak, özellikle
şu kriz dönemlerinde ve krizlerin âdeta
sürekli hale geldiği yeni ekonomilerde olağanüstü
zorlaşırken,
Hatta,
“Evde çoluk çocuk aç” ya da, “Boğazımıza kadar
borçtayız, kredi kartı borçlarımız bizi yakacak”
diye sızlanılırken,
Eskinin
uzmanlık ve meslekte kariyer kavramı alabildiğine değişmekte
iken,
Tüm
dünyada ekonomiler, iş yaşamı, iş yapma, yönetim ve
yapılanma biçimleri büyük bir transformasyon geçirmekte
iken,
hâlâ
bu zihniyetin anlamsızca yorumlanması insanların iş yaşamlarını
engelliyor, sıkıntılarını arttırıyor, iç huzurlarını
azaltıyor ve tabii ki, bunun sonucunda maddi ve mânevi yaşam
kalitelerinde olumsuz etkiler yapıyor.
Hâlâ,
“Ne iş olsa yaparım âbi mi yani Ulaş bey” diye bir
soru geçiyorsa aklınızdan eğer, cevabım net bir
evet’tir. Hele zor koşullar altında ve mecbur kalınması
halinde cevabım daha kesin bir evet’tir. “Ne iş olsa”
derken ahlak dışı işleri ve bazı özel durumları
kastetmediğim elbette ki, açıktır.
Tabii,
gönül ister ki, herkes en çok sevdiği, en çok para
getiren, en prestijli işlerde çalışsın. Amaç bu olsun.
Ama yaşam koşulları her zaman hatta çoğu zaman buna
olanak tanımıyor artık. Üstelik prestijli ve en çok para
getiren iş dediğiniz işler bile prestijli olmaktan, fazla
para getirir olmaktan çıkabiliyor örneğin.
Olanaklar
olmadığı zamanlarda elbette ki, depresyonlara girip töközlenmekten,
aciz bir şekilde salya sümük ağlamaktan, işadamı isen işin
kötüye gittikten sonra intiharlara kalkışmaktansa ne iş
olsa yaparım âbi, alnımın akıyla.
Ancak
insanlar olanak olsun olmasın iş seçimi konusunda hâlâ aşırı
hassasiyet gösteriyorlar. Örneğin;
Daha
önce çalıştığı pozisyondan aşağıda bir
pozisyonda veya eskiden çalıştığı şirketlerden daha
küçük şirketlerde çalışmayı tenzi-i rütbe,
irtifa/prestij/kademe kaybı ya da, “attan inip eşeğe
binmek” olarak algılamak,
Eskiden
aldığı ücretten az ücretli işlere girmeyi değer
kaybı veya aşağılayıcı görmek,
Yaptığı
işten kamuoyunda prestiji yok diye utanmak ve bu tür işleri
yapanları ayıplamak,
Verilen
işleri ayrıntı sayılabilecek nedenlerle beğenmemek,
Alışageldiği
işler dışında değişik en ufak bir iş karşısına
çıktığında rahatsız olmak,
Hiyerarşik
unvanlar peşinden koşmak ve o unvanları edinince işte
ve toplumsal yaşamında havalara girmek,
İş
değiştirmeye cesaret edememek ve iş değiştirenleri,
“hiç bir yerde dikiş tutturamamış” diye yadırgamak,
Daha
da evvelinden illa diploma alınan meslekte çalışma
konusunda aşırı şartlanmak,
Şu
meslek iyidir bu meslek kötüdür diye kesin ayırımlar
yapmak,
aşırı
hassasiyetlerden sadece bazılarıdır.
Geçti
artık bu tür zihniyetlerin zamanı. Yaşam değişiyor.
“Gidişat iyi mi, kötü mü” şeklindeki bir soru beni
ilgilendirmiyor. Gidişatı ve değişimleri görmek ve ona göre
adaptasyon kabiliyetimizi arttırmak ilgilendiriyor.
Durduramayacağınız rüzgâr karşısında onun yıkacağı
ve altında kalacağınız bir duvar mı örersiniz yoksa
ondan faydalanmanızı sağlayacak bir değirmen mi inşa
edersiniz?
Yukarıda
özelliklerini vermeye çalıştığım zihniyet, değişimler
karşısında hem isteyerek hem de zorla değişecek.
Bunu bir başka yazıda açarız.
Bu
zihniyet örneğin, işportacılık, taksi şoförlüğü, ek
part time iş, tezgahtarlık, ayakkabı boyacılığı,
garsonluk ve seyyar satıcılık yapan fakülte mezunu, öğretmen,
memur, üniversite öğrencisi gibi insanları, işini
kaybedip aylarca, yıllarca iş bulamamış diğer insanları
hayatlarını kazanmak ve daha iyi koşullara doğru koşmaktan
gurur duymak yerine yaptıkları işten utanır hele
getirmekte ayrıca toplumdaki değer yargıları altında
ezilmelerine neden olmaktadır. Geçti artık alnının teri
ile yaptığın işten utanmak ve öyle insanları ayıplamak,
hor görmek ya da onlara acımak zamanı.
Burada
değinmek istediğim bir başka konu, “Ne iş olsa yaparım
âbi” zihniyetinin bir de çifte standart içerdiğidir. İnsanların
bir çoğu biraz yükselip, kendi istedikleri yere gelip de
komplekslerinden kurtulunca eskiden ne iş olsa yaptıklarını
övüne övüne anlatmışlar hatta bu konuda basın yayın
organlarında beyanatlar vermişlerdir. Bazı dergi ve
gazetelerde böyle (“Vaktiyle şu işleri yaptılar” gibi)
köşeler bile oluşmuştur. Ancak komplekslerden kurtuluncaya
kadar yapılan bu işlerden eziklik duyulmuş, utanılmış
hatta o dönemler gizlenmeye çalışılmıştır.
Hani
eskiden demez miydik, “Limon satar yine para kazanırım”
diye? Atasözümüz yok mudur, “Ekmeğini taştan çıkarmak”
diye?
İş
yaşamı kriz zamanları dışında bile mevcut yapısı ile
adeta araç değil amaç haline gelmiştir. İşimizi yapıp,
hem de beğenelim, beğenmeyelim en iyi şekilde yapıp özel
yaşamımızı daha güzel yaşamak yerine işimizi özel yaşamımızı
berbat edecek şekle sokmuş yaşam kalitemize ağır darbeler
vurur hale getirmişiz.
Ben
ne iş olsa yaparım âbi. Kalkarım altından, beceririm.
Hele hele zorda ve mecbur kalırsam. Hem de işimi her halükarda
başarıp kendimden gurur duymak ve saygı duyulan bir kişi
olmak, istediğim işlere doğru rotamı çizebilmek ve de özel
hayatımı aksatmamak,onu
daha güzel yaşamak için.
Toplumdaki
böylesi ezici değer yargılarına iki sayfacıkla karşı çıkmak
zor iş. Ben o riski göze alıyorum. Karar sizin...